Sociotechnical Imaginaries: Sosyoteknik Tasavvurlar

İlk yayın tarihi 3 Haziran 2020

Sosyoteknik tasavvurlar* Sheila Jasanoff ve Sang-Hyun Kim (2009) tarafından temellendirilmiş, bilim ve teknoloji çalışmalarında yaygın şekilde kullanılan bir terimdir. 1983 yılındaki meşhur çalışmasında, Benedict Anderson toplumları ortak tasavvurlara sahip hayali cemaatler olarak tanımlamıştır (Anderson, 1983). Jasanoff ve Kim’e göre Anderson’un hayali cemaatlerini oluşturan bu ortak tasavvurlar geleceğe dairdir ve topluluklara neyin arzu edilebilir ya da ulaşmaya değer olduğu hakkında aracı olurlar. Dahası, Anderson’un toplum tanımını baz alan Jasanoff ve Kim, toplumun diğer birçok konu üzerinde olduğu gibi herhangi bir bilimsel bilginin ya da teknolojinin geleceği için de kendine ait tasavvurları olduğunu belirtmiştir (Jasanoff ve Kim, 2009). Hatta bilimsel ve teknolojik aktiviteler üzerine oluşan bu tasavvurlar, milli bir kimlik etrafında oluşan hayali cemaatlerin söz konusu kimliklerini oluşturmasında ve  canlı tutabilmesinde de önemli rol oynayabilirler (Felt, 2013). Bu bağlamda sosyoteknik tasavvurlar, ilk olarak, hayali cemaatlerin üretilen ya da üretilmesi vaat edilen bir bilimsel bilgi ya da teknolojinin olası toplumsal etkileri üzerine benimsedikleri ortak vizyonlar olarak tanımlanmıştır. 

Yazarlar 2015 yılında terimi -bu tasavvurların yalnızca uluslar tekelinde değil, şirketler, çeşitli aktivist hareketler veya başka kurumlarca kurulup kullanılabileceğini öne sürerek- yeniden tanımlamış ve ona günümüzde sıkça referans verilen bu son halini vermiştir: Sosyoteknik tasavvurlar, ortaklaşa yaşatılan, istikrarı kurumlarca sağlanan ve toplumsal olarak icra edilen cazip gelecek tasavvurlarına işaret eder. Ne sadece sosyal, ne sadece teknik olan bu tasavvurlar sosyotekniktir; çünkü hem bilimsel ve teknolojik gelişmelerin mümkün kıldığı, hem de bu gelişmeleri mümkün kılan, toplumsal yaşam biçimlerine ve düzene ilişkin ortak anlayışlar sayesinde gerçekleşirler (Jasanoff ve Kim, 2015, s.4).

* “Sociotechnical imaginaries” teriminin Türkçede anlam kazanması sırasında problematik olan kısım “imagination” kelimesinin çevirisidir. “Imagination” kelimesi için tahayyül ya da hayal yerine tasavvur kelimesini kullanmamın sebebi tasavvur kelimesi için Türk Dil Kurumu’nun verdiği karşılıktır. TDK’ye göre tasavvur kelimesinin içerdiği anlamlardan bazıları şunlardır; düşünce, amaç, niyet, maksat, plan. Yine TDK’nin tasavvur kelimesinin cümle içinde kullanımı için verdiği, Cemil Meriç’e ait cümle şu şekildedir; “İdeolojiler, bir tasavvurlar bütünüdür ama bu tasavvurların çok defa şuurla alakası yoktur” (Türk Dil Kurumu, 2019). “Sociotechnical imaginaries” teriminin toplumların teknobilim hakkında edindiği ideolojiler bütünü olduğu varsayıldığında Türkçe’de anlamını kazanması için tasavvur kelimesi “tahayyül” veya “hayal” kelimeleri yerine daha uygun gözükmektedir. Bilhassa tahayyül kelimesinin amaç ve maksat anlamlarını tasavvur kelimesi kadar güçlü bir şekilde ifade edememesi tasavvur kelimesinin kullanılmasını Türkçe düşünce dünyamız için daha verimli kılacaktır.

Yazar: Adil Aygün

Editör: Selen Eren & Selen Gülgün


Anahtar Kelimeler: Bilim ve teknoloji politikaları; imagined communities; iktidar ve teknoloji.


Kaynakça 

Anderson, B. (1983). Imagined communities: Reflections on the origin and spread of nationalism, revised ed. London and New York: Verso. 

Felt, U. (2015). Keeping Technologies Out: Sociotechnical Imaginaries and the Formation of    Austria’s technopolitical identity. In S. Jasanoff & S.-H. Kim (Eds.), Dreamscapes of Modernity: Sociotechnical Imaginaries and the Fabrication of Power ​(pp. 103-125). Chicago: Chicago University Press. 

Jasanoff S., ve Kim, S.-H. (2009). Containing the Atom: Sociotechnical Imaginaries and Nuclear Power in United States and South Korea. Minerva, 47(2), 119. https://doi.org/10.1007/s11024-009-9124-4

Jasanoff, S., ve Kim, S. H. (2015). Sociotechnical imaginaries and the fabrication of power. Chicago.

Türk Dil Kurumu, TDK Genel Türkçe Sözlük, Erişim adresi (5 Kasım 209): https://sozluk.gov.tr/?kelime=TASAVVUR


Okumuş olduğunuz içeriği akademik çalışmalarınız için yararlı bulacağınızı umuyoruz. Bu içerikten araştırmalarınızda faydalanmanız durumunda APA formatında hazırlanmış aşağıdaki alıntılama örneğini kullanabilirsiniz. Lütfen alıntı yaparken erişim adresinin açık bir şekilde belirtildiğinden emin olunuz. Araştırmalarınızda başarılar dileriz. 

Aygün, M. A. (t.y.). Sociotechnical Imaginaries: Sosyoteknik Tasavvurlar. S. Eren (Ed.) iris: Kitle Kaynaklı Türkçe STS Ansiklopedisi (Kış 2022 Yayını) içinde. Erişim adresi (Erişim tarihi): https://irisansiklopedi.net/2022/02/15/sociotechnical-imaginaries-sosyoteknik-tasavvurlar-2022/.


Önceki Versiyonlar:

Yaz 2020 Yayını

Intra-Action : İç-İlişkisel Edim

İç-ilişkisel edim* (intra-action) kavramı, yeni materyalist feminist kuramcı Karen Barad’ın Meeting The Universe Halfway (2003) başlıklı kitabında ayrıntılarıyla ele aldığı faili realizm (agential realism) kuramının tamamlayıcı kavramıdır. “Maddeleşme(nin) aynı anda hem tözün hem de anlamın meselesi” (2003: 3) olduğunu öne süren bu kuram, madde ve anlamın bir ve aynı düzenek içinde ortaya çıktığını (emerge) iddia eder.

Faili realizm kuramı, Karen Barad’ın Niels Bohr üzerinden kuantum fiziğine yaptığı katkının genel olarak maddi etkinliğe ve faaliyete uyarlanmış halidir. Niels Bohr, kuantum fiziği alanında geliştirdiği meşhur çifte yarık deneyi bağlamında, deney düzeneği ile gözlemlenen nesnenin birbirine dolanık olduğunu ve düzeneği değiştirmenin ölçülen nesnenin [elektron] davranışını da değiştireceğini öne sürer. Barad’a göre bu durum niteliklerin teşekküllere ait olmadığını, ilişkisellik içerisinde ortaya çıktıklarını gösterir. İç-ilişkisel edim kavramı işte bunu ifade eder. Burada söz konusu olan nesne artık düzenekten ayrı bir elektron değil, elektronun bir parçası olduğu tertibin ta kendisidir. Düzenekte yapılan herhangi bir değişiklik tertibi değiştireceğinden içinde yer alan teşekküller de buna göre nitelikler kazanacaklardır. Madde ve anlamın dolanıklığı işte bu anlama gelmektedir. 

İç-ilişkisel edim, etkileşim olarak tercüme edilen interaction kavramına eleştirel bir kavram olarak türetilmiştir. Etkileşim kavramında baştan ayrı olduğu teslim edilen teşekküller arasındaki ilişki öne çıkarken, iç-ilişkisel edim kavramında tam tersine bu teşekküllerin ortaya çıktığı ilişkiselliğin kendisi fail konumundadır. Bizzat ilişkiselliğe fail olarak yaklaşıldığında, söz konusu ilişkiselliğin içerisinde teşekküllerin nasıl farklılaştığı ve özne, nesne gibi konumlar üstlendiği öne çıkar. Barad, bunun nedenselliğe dair yeni bir tahayyül olduğunu öne sürecektir (Giffney & Hird 2008: 312). Nedensellik algımız geleneksel olarak determinizm ile özgür iradeye dayalı niyetsellik ikiliği arasında seyredegelmiştir. İç-ilişkisel edim kavramının aynı zamanda bu ikiliği aşma girişimi olduğunu vurgulamak önemlidir. 

* ‘Zone’ kelimesi, yazar tarafından ‘alan’ yerine ‘kuşak’ olarak çevrilmiştir. Türk Dil Kurumu’na göre kuşak kelimesi, teknoloji bağlamında, “[b]ir ürünün, bir aygıtın teknolojideki ve bilimdeki gelişmeye göre üretilen yeni biçimleri” demektir (TDK kuşak 3). Bununla birlikte kuşak, geniş anlamıyla belirli ortak özelliklere sahip aktörleri anlatmak amacıyla da kullanılabileceği için (bkz. TDK kuşak 4,6,10), yazar tarafından ‘zone’ kelimesinin taşıdığı geçirgenlik anlamını daha iyi yansıttığı düşünülmüştür.

*İlişkiselliğe içkin edim olarak da karşıladığım olmuştu bu terimi. Bu şekilde anlamı daha iyi karşıladığı da doğru. Ancak iç-ilişkisel mevcut Karen Barad çevirilerinde zaten kullanıma girmiş bir kavram olduğundan ve ilk anlamı da verdiğinden bunu tercih ettim.

Yazar: Öznur Karakaş
Editör: Duygu Kaşdoğan


Anahtar Kelimeler: yeni materyalizm, posthümanizm, teknofeminizm, dolanıklık


Kaynakça

Giffney, N. ve Hird, M.J. (2008). Queering the Non/Human. Ashgate Yayınları.

Barad, K. (2003). Meeting the Universe Halfway. Durham & Londra: Duke Üniversitesi Yayınları.


Okumuş olduğunuz içeriği akademik çalışmalarınız için yararlı bulacağınızı umuyoruz. Bu içerikten araştırmalarınızda faydalanmanız durumunda APA formatında hazırlanmış aşağıdaki alıntılama örneğini kullanabilirsiniz. Lütfen alıntı yaparken erişim adresinin açık bir şekilde belirtildiğinden emin olunuz. Araştırmalarınızda başarılar dileriz. 

Karakaş, Ö. (t.y.). Intra-action: İç-İlişkisel Edim. D. Kaşdoğan (Ed.) iris: Kitle Kaynaklı Türkçe STS Ansiklopedisi (Sonbahar 2021 Yayını) içinde. Erişim adresi (Erişim tarihi): https://irisansiklopedi.net/2021/11/29/intra-action-ic-iliskisel-edim/.

Technological Zones: Teknolojik Kuşaklar

Andrew Barry’nin (2006) öne sürdüğü teknolojik kuşaklar* (technological zones) kavramı çeşitli teknik uygulamaların, prosedürlerin ve formların içerdiği farklılıkların en aza indirgenerek birlikte çalışmalarını sağlayan alanlar olarak tanımlanır. Bu terim, özellikle uluslararası bilim ve teknoloji projelerinin gelişimini ve ülkelerin ithal ettiği teknolojik kabiliyetlerin kendi ülkelerindeki teknolojik altyapıya uyarlanmasının planlanmasını anlamlandırmaya çalışırken önem arz etmektedir. Andrew Barry teknik farklılıkların en aza indirgendiği bu kuşakları üç bölüme ayırıyor; ölçümsel kuşak (metrological zone), altyapı kuşağı (infrastructural zone), kalite standardı kuşağı (zone of qualification). Ölçümsel kuşak, söz konusu teknoloji kapsamında aynı ölçü biriminin kullanılmasını hedefler. Altyapı kuşağı ise hedefteki teknolojik üretimin belli bir üretim standardı dahilinde gerçekleşmesini betimler; ancak bu üretilen ya da uyarlanan teknolojinin kalitesinin standardı ile ilgili değildir. Altyapı kuşağı üretim sürecine dahil olabilecek ya da olamayacak aktörlerin veya diğer teknolojilerin belirlendiği standartlardır. Son olarak, kalite standardı kuşağı ise üretilen teknolojinin önceden belirlenmiş kalite standartları çerçevesinde üretilmesini içerir.

* ‘Zone’ kelimesi, yazar tarafından ‘alan’ yerine ‘kuşak’ olarak çevrilmiştir. Türk Dil Kurumu’na göre kuşak kelimesi, teknoloji bağlamında, “[b]ir ürünün, bir aygıtın teknolojideki ve bilimdeki gelişmeye göre üretilen yeni biçimleri” demektir (TDK kuşak 3). Bununla birlikte kuşak, geniş anlamıyla belirli ortak özelliklere sahip aktörleri anlatmak amacıyla da kullanılabileceği için (bkz. TDK kuşak 4,6,10), yazar tarafından ‘zone’ kelimesinin taşıdığı geçirgenlik anlamını daha iyi yansıttığı düşünülmüştür.

Yazar: Adil Aygün
Editör: Semih Akçomak


Anahtar Kelimeler: Innovation Policies, Technological Infrastructures, science diplomacy


Kaynakça

Barry, A. (2006). Technological Zones. European Journal of Social Theory, 9(2), 239–253. https://doi.org/10.1177/1368431006063343


Okumuş olduğunuz içeriği akademik çalışmalarınız için yararlı bulacağınızı umuyoruz. Bu içerikten araştırmalarınızda faydalanmanız durumunda APA formatında hazırlanmış aşağıdaki alıntılama örneğini kullanabilirsiniz. Lütfen alıntı yaparken erişim adresinin açık bir şekilde belirtildiğinden emin olunuz. Araştırmalarınızda başarılar dileriz. 

Aygün, A. (t.y.). Technological zones: Teknolojik Kuşaklar. S. Akçomak (Ed.) iris: Kitle Kaynaklı Türkçe STS Ansiklopedisi (Sonbahar 2021 Yayını) içinde. Erişim adresi (Erişim tarihi): https://irisansiklopedi.net/2021/10/11/technological-zones-teknolojik-kusaklar/.

Actor-Network Theory (ANT): Fail-ağ teorisi (FAT)

Çeviri sosyolojisi ya da actant-rizom ontolojisi olarak da adlandırılan fail-ağ teorisi (FAT) insan-olmayan varlıklara faillik atfeden ve faillerin ağsal yapısına vurgu yapan bir araştırma modu ve ilişkisel ontoloji önerisidir. Bilim çalışmaları alanında ‘Toplum’ ve ‘Toplumsal’ kavramları hakkında gerçekleşen tartışmalar FAT’ın şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Zira FAT, bilim ve teknoloji pratiklerini “toplumsal inşa” teorileriyle açıklayan çalışmalara karşı radikal bir eleştiri olarak ortaya çıkmıştır (Callon 1986, Law 1986, Latour 1988). Latour’a göre (2005) Emile Durkheim ve Max Weber’den etkilenen bu çalışmalarda toplumsal ve doğal arasında keskin bir ayrım belirir: toplumsal ilişkiler insanların politik ve ekonomik çıkarları ile şekillenirken, ‘doğa’ olgular yoluyla insanlar tarafından keşfedilen ve dönüştürülen bir gerçeklik olarak inşa edilir. Bu noktada FAT’ı ortaya çıkaran birbiriyle ilişkili iki temel eleştiriden bahsedilebilir. Birincisi, FAT’a göre ortada bir inşa olsa da bu inşa bildiğimiz anlamda ‘toplumsal’ olarak adlandırılamaz. FAT evreninde makineler, hayvanlar, bitkiler veya nano parçacıklar gerçekliğin inşasında en az insan toplumları kadar söz sahibidirler. Dolayısıyla fail-ağ analitiği ile hareket eden bir araştırmacı ‘doğal’ ya da ‘toplumsal’ denilen heterojen ilişkileri açıklarken ‘birey,’ ‘kültür,’ ‘iktidar’ ya da ‘toplum’ gibi kavramsal kategorilere bir öncelik vermeyerek insan ve insan-olmayan arasında bir asimetri yaratmamayı hedefler (Bkz. Genelleştirilmiş Simetri prensibi). Bu anlayışa göre insan-olmayanlar belirli sembolik değerlerin taşıyıcıları ya da keşfedilmeyi bekleyen edilgen varlıklar değildir. Tersine, insan-olmayanlar ilişkilerden müteşekkil olup diğer failleri beklenmedik eylemler için harekete geçirebildikleri ölçüde faildirler. FAT’ın yönelttiği ikinci eleştiriye göre ise toplumsal inşacı teoriler sadece bilimsel bir olayı mümkün kılan ekonomik/toplumsal altyapılara odaklandıkları için yeni zuhur eden ya da kaybolan fail-ağları tespit edemezler. Başka bir ifadeyle FAT, fail-ağların sadece toplumsal olarak inşa edilmediğini aynı zamanda ‘toplumsal’ dediğimiz ilişkileri yaratan veya dönüştüren nevi şahsına münhasır varoluşlar olduğunu vurgular. Dolayısıyla FAT ontolojisinde ‘toplumsal olan’ karmaşık fenomenleri açıklayan kavramsal bir araç değil, açıklanması gereken maddi-semiyotik ilişkiler ağlarıdır. Sonuç olarak isminin söylediğinin aksine FAT maddi fenomenlere uygulanabilen bir teori değildir. Mol’un (2010) da belirttiği gibi fail-ağ, bir teori isminden ziyade heterojen pratikleri ve ilişkileri araştırmak için başvurulabilen kavramsal ve metodolojik araçlarla dolu bir mahzen (repository) olarak görülebilir.

Yazar: Onur Arslan
Editör: Öznur Karakaş


Anahtar Kelimeler: Fail, ağ, toplum, doğa


Kaynakça

Callon, M. (1984). Some elements of a sociology of translation: domestication of the scallops and the fishermen of St Brieuc Bay. The sociological review, 32(1_suppl), 196-233.

Latour, B. (1983). Give Me a Laboratory and I will Raise the World. In Science Observed: Perspectives on the Social Study of Science. Beverly Hills: Sage Publications. 141-170.

Latour, B. (2005). Reassembling the social: An introduction to social life. Oxford University Press.

Law, J. (1992). Notes on the theory of the actor-network: Ordering, strategy, and heterogeneity. Systems Practice 5.4: 379-393.

Law, J. (2015). What’s wrong with a one-world world?. Distinktion: Scandinavian Journal of Social Theory, 16(1), 126-139.

Mol, A. (2010). Actor-Network-Theory: Sensitive Terms and Enduring Tensions. Kölner Zeitschrift für Soziologie und Sozialpsychologie, Sonderheft, 50(1), 253–269.

Roberts, C., Blok, A. ve Farías, I. (Ed.). (2020). Actor-network theory as a companion: An inquiry into intellectual practices. Routledge Companion To Actor-network Theory. Londra: Routledge, xx-xxv.


Okumuş olduğunuz içeriği akademik çalışmalarınız için yararlı bulacağınızı umuyoruz. Bu içerikten araştırmalarınızda faydalanmanız durumunda APA formatında hazırlanmış aşağıdaki alıntılama örneğini kullanabilirsiniz. Lütfen alıntı yaparken erişim adresinin açık bir şekilde belirtildiğinden emin olunuz. Araştırmalarınızda başarılar dileriz. 

Arslan, O. (t.y.). Actor-Network Theory (ANT): Fail-ağ teorisi (FAT). Ö. Karakaş (Ed.) iris: Kitle Kaynaklı Türkçe STS Ansiklopedisi (İlkbahar 2021 Yayını) içinde. Erişim adresi (Erişim tarihi): https://irisansiklopedi.net/2021/03/09/actor-network-theory-ant-fail-ag-teorisi-fat/.

Cyborg: Siborg

Donna Haraway tarafından 1985 yılında kaleme alınan Siborg Manifesto’da “siborg” şöyle tanımlanır: “Siborg, sibernetik bir organizma, bir makine ve organizma hibriti, sosyal bir gerçeklik olduğu kadar kurgusal bir mahluktur da” (Haraway 1991, s.150). 

Siborg o halde kurgu-gerçek, doğa-kültür, makine-hayvan, organik-inorganik, doğal olan-insan elinden çıkma ayrımlarının kurgusal karakterini belirtmek için ortaya atılmış bir kavramdır. Donna Haraway, bir feminist olarak kimliklerin “doğallaştırılmasına” eleştirel yaklaşır ve siborg terimini her türlü doğallaştırma hamlesine karşı bir alet olarak mobilize eder. 

Siborg figürü her türlü köken anlatısına ve “organik birlik” fikrine karşı çıkar. Manifestoda siborg figürasyonunun insan-hayvan, fiziksel olan ve olmayan, organizma-makine ayrımlarını yıkmayı amaçladığı, dolayısıyla “sınır ihlallerine, muhtemel füzyonlara ve tehlikeli ihtimallere” (s. 154) açık olduğu öne sürülür. Siborg figürü aynı zamanda kimliklenme sürecinin kısmi, stratejik ve parçalı tabiatına değinir ve “özdeşleşmeler/kimlikler değil [illa kan bağına dayanmayan] yakınlıklar” (s. 155) kurulması çağrısında bulunur. 

Siborg figürü eleştirilere de maruz kalmıştır. Vicki Kirby (1997), siborgun aksi yönde iddialarına rağmen aslında Kartezyen bir figür olduğunu öne sürer (Kirby 1997, ss. 146-147). Siborgun kendi hibrit konumunu ‘orijinal birlik’ fikrine karşı inşa etmesi, ona göre bizzat bu birliğin tasdikidir, kendinden önce gelen kendine özdeş bir birlik varsayar ve bunu yıkma işine soyunur.  Rosi Braidotti ise (1994) siborg kavramına sahip çıkmakla beraber, bu kavramın öngördüğü “toplumsal cinsiyetin ötesinde” dünya ideali çerçevesinde mevcut toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ile örülü dünyadan nasıl çıkılacağı gösterilmeden cinsiyetli bedenin metruk sayılmasını eleştirir (s. 170). 

Josef Barla’nın (2017) da belirttiği üzere Haraway siborg kavramının ortaya atıldığı zamanın gereksinimlerine yanıt verdiğini ve zamanla kavramın eleştirel işlevini yitirdiğini düşünerek yüzünü “yoldaş türler” gibi başka kavramlara dönmüştür.

Yazar: Öznur Karakaş
Editör: Cansu Güner


Anahtar Kelimeler: teknofeminizm, hibrit, doğakültür, siborg.


Kaynakça 

Barla, J. (2017). Cyborg. https://newmaterialism.eu/almanac/c/cyborg.html 

Haraway, D. (1985). A Manifesto for Cyborgs: Science, Technology, and Socialist Feminism in the 1980’s. Socialist Review 80: 65–108.

Bradiotti, R. (1994). Nomadic Subjects: Embodiment and Sexual Difference in Contemporary Feminism. New York ve Londra: Routledge. 

Haraway, D. (1991). Simians, Cyborgs and Women: The Reinvention of Women. New York ve Londra: Routledge. 

Kirby, V. (1997). Telling Flesh: The Substance of the Corporeal. New York ve Londra: Routledge.


Okumuş olduğunuz içeriği akademik çalışmalarınız için yararlı bulacağınızı umuyoruz. Bu içerikten araştırmalarınızda faydalanmanız durumunda APA formatında hazırlanmış aşağıdaki alıntılama örneğini kullanabilirsiniz. Lütfen alıntı yaparken erişim adresinin açık bir şekilde belirtildiğinden emin olunuz. Araştırmalarınızda başarılar dileriz. 

Karakaş, Ö. (t.y.). Cyborg: Siborg. C. Güner (Ed.) iris: Kitle Kaynaklı Türkçe STS Ansiklopedisi (Kış 2021 Yayını) içinde. Erişim adresi (Erişim tarihi): https://irisansiklopedi.net/2021/01/31/data-veri/.

Data: Veri

Data teriminin etimolojik kökenine bakıldığında latince ‘verili olan şeyler’ anlamına geldiği görülür. Bir başka deyişle bu terimin, insanlar tarafından şekillendirilen bir şeyin aksine, onlara olduğu gibi verilen gerçekleri ya da olguları (fact) imlediği düşünülür. Bu bağlamda Türkçe’deki karşılığı, yani ‘veri’ kelimesi de anlam kazanır.

Peki bir olgu hakkında toplanan veri, o olguyu gerçekten de olduğu gibi mi yansıtır? Veri, insanların şekillendirmesinden uzak, onlara ‘dışarıdan verilen’ olgular mıdır? Örneğin, bilim insanlarının, nesli tükenmekte olan bir canlının ne gibi problemlerden etkilendiğini anlamak için söz konusu canlı ve yaşam alanları hakkında topladığı veriler, o canlıların davranış örüntülerini ve içinde yaşadıkları ortamın özelliklerini birebir gerçekte olduğu şekliyle mi yansıtır? Terimin geleneksel tanımının aksine, STS literatüründe yapılan pek çok ampirik çalışma bu soruların kesin bir ‘evet’ ile cevaplandırılamayacağını göstermiştir (Rijke & Beaulieu, 2011; Leonelli 2019). 

Verilerin, olguları bir noktaya kadar yansıttığı tamamen reddedilmese de (Leonelli, 2019), söz konusu olguyu, adeta bir ayna gibi, olduğu şekliyle yansıtmaktan çok, belli bir filtreden geçirilmiş haliyle gösterdiği/oluşturduğu kabul edilmektedir (Law, 2004; Lake, 2017; McQuillan, 2018). Verilerin ‘toplandığı’, saklandığı, temizlendiği, analiz edildiği ve görselleştirildiği araçlar ile tüm bu süreçleri mümkün kılan ön kabuller/teoriler ve standartlar bahsi geçen filtrelerden yalnızca birkaçıdır. Araçlar, ön kabuller ve standartlar değiştikçe, olguya dair farklı veri setleri ortaya çıkar. Olguya dair farklı veri setleri ortaya çıktıkça da olgu her defasında farklı bir açıdan görünür hale gelir. 

Toparlarsak, STS literatüründe anlaşıldığı şekliyle, veriler belli teknolojik, maddi/fiziki, sosyo-kültürel ve ekonomik bağlamlarda üretilirler. Ancak bu maddi-semiyotik bağlamlar ile veriler arasındaki ilişki tek yönlü değildir. Veriler de içinden çıktıkları bu bağlamları (ör. araçlar, ön kabuller, standartlar) sürekli olarak yeniden şekillendirmektedir (Kitchin, 2014; Tanweer et al. 2016).

Yazar: Selen Eren
Editör: Selen Gülgün


Anahtar Kelimeler: performativity, agential realism, maddi-semiyotik.


Kaynakça 

Kitchin, R. (2014). The Data Revolution: Big Data, Open Data, Data Infrastructures and Their Consequences. SAGE

Lake, R. W. (2017). Big Data, urban governance, and the ontological politics of hyperindividualism. Big Data & Society, 4(1), 1-10.

Law, J. (2004). After Method: Mess in Social Science Research. Routledge.

Leonelli, S. (2019). What distinguishes data from models? European Journal for Philosophy of Science, 9(2), 22.

McQuillan, D. (2018). Data Science as Machinic Neoplatonism. Philosophy & Technology, 31(2), 253–272. 

Rijcke, S. de, ve Beaulieu, A. (2011). Image as Interface: Consequences for Users of Museum Knowledge. Library Trends, 59(4), 663–685. 


Tanweer, A., Fiore-Gartland, B. ve Aragon, C. (2016). Impediment to insight to innovation: Understanding data assemblages through the breakdown–repair process. Information, Communication & Society, 19(6), 736–752.


Okumuş olduğunuz içeriği akademik çalışmalarınız için yararlı bulacağınızı umuyoruz. Bu içerikten araştırmalarınızda faydalanmanız durumunda APA formatında hazırlanmış aşağıdaki alıntılama örneğini kullanabilirsiniz. Lütfen alıntı yaparken erişim adresinin açık bir şekilde belirtildiğinden emin olunuz. Araştırmalarınızda başarılar dileriz. 

Eren, S. (t.y.). Data: Veri. S. Gülgün (Ed.) iris: Kitle Kaynaklı Türkçe STS Ansiklopedisi (Kış 2020 Yayını) içinde. Erişim adresi (Erişim tarihi): https://irisansiklopedi.net/2021/01/31/data-veri/.

Boundary object: Sınır nesnesi

Terim, gruplar arası işbirliğinin çoğunlukla grup üyelerinin fikir birliğine varabilmesiyle açıklandığı bir dönemde, birbirinden farklı amaçları ve ön kabulleri olan grupların fikir birliğine varmadan da birlikte çalışabiliyor olduğunu tartışabilmek için ortaya atılmıştır (Star, 1988; Star ve Griemeser, 1989). Terimi ortaya atan yazarlardan Star (2010), günümüze kadar geçen sürede terimin çok sayıda yazarın çalışmasında yeni bir hayat kazandığının altını çizmiş, gelen eleştirilere terimin orijinal anlamını hatırlatarak cevap vermiştir.

Bir nesnenin ya da olgunun sınır nesnesi olabilmesi için Star ve Griemeser’e (1989) göre bazı kriterleri aynı anda karşılaması gerekmektedir. Bunlardan birincisi yorumlama esnekliğidir (interpretative flexibility), ve bir olgunun farklı bağlamlarda farklı anlamlar kazanabilmesi olarak tanımlanabilir. Örneğin kuşlar, bir grup avcı için potansiyel hedef/av olarak algılanabilirken, çevrebilimciler için korunması gereken canlılardır. Ancak bu özellik çevremizdeki neredeyse tüm nesne/olgular için geçerli olabilir. İşte terime gelen temel eleştiriler de buradan kaynaklanmaktadır. Ancak Star (2010), sınır nesnesinden bahsedebilmek için bu kriterin gerekli fakat yeterli olmadığını belirtmiştir.

Bir olguyu sınır nesnesi haline getiren önemli bir diğer kriter, nesnenin ‘çözünürlüğünü’, yorumlama esnekliğini mümkün kılmak adına, olabildiğince düşük tutan pratiklerin var olması ve bu pratiklerin farklı grupların o nesne üzerine belli bir fikir birliğine varmadan iş birliği yapabilmesini sağlamasıdır. Bu sebeple Star’a (2010) göre yorumlama esnekliği barındıran tüm olgular, ancak belli bağlamlarda sınır nesnesi haline gelebilirler. 

Örneğin, çevrebilimcilerin kuşların korunması için bürokrat ve politikacılarla birlikte çalışması gerekir. Ancak iki grubun da öncelikleri farklı olabilir. Buna rağmen çevrebilimcilerin, kuşların neden korunması gerektiği üzerine bürokrat ve politikacılarla hemfikir olmak zorunda olmadan da iş birliği yapması gerekir. Bu aşamada kuşların fonksiyonlarının birden fazla tanımına rastlarız. İşte bu örnekte sınır nesnesi, bu iki grubun kuş kavramı/fonksiyonu etrafından fikir birliğine varmadan da beraber çalışabilip onları korumak için gereken politikaları oluşturabilmesini mümkün kılan pratiklerin bütünüdür.

Yazar: Selen Eren
Editör: Kaya Akyüz


Anahtar Kelimeler: Trading zone, boundary organization, sınır işi, interpretative flexibility, işbirliği, collaboration.


Kaynakça 

Star, S. L. (1988). The structure of ill-structured solutions: Boundary objects and heterogeneous distributed problem solving. M. Huhns ve L. Grasser (Ed.). Readings in distributed artificial intelligence içinde (s. 37-54). Menlo Park, CA: Kaufman.

Star, S. L., ve J. Griesemer. (1989). Institutional ecology, ‘Translations’, and Boundary objects: Amateurs and professionals on Berkeley’s museum of vertebrate zoology. Social Studies of Science 19:387-420.

Star, S. L. (2010). This is not a boundary object: Reflections on the origin of a concept. Science, Technology, & Human Values, 35(5), 601-617.


Okumuş olduğunuz içeriği akademik çalışmalarınız için yararlı bulacağınızı umuyoruz. Bu içerikten araştırmalarınızda faydalanmanız durumunda APA formatında hazırlanmış aşağıdaki alıntılama örneğini kullanabilirsiniz. Lütfen alıntı yaparken erişim adresinin açık bir şekilde belirtildiğinden emin olunuz. Araştırmalarınızda başarılar dileriz. 

Eren, S. (t.y.). Boundary object: Sınır nesnesi. K. Akyüz (Ed.) iris: Kitle Kaynaklı Türkçe STS Ansiklopedisi (Kış 2020 Yayını) içinde. Erişim adresi (Erişim tarihi): https://irisansiklopedi.net/2020/06/03/sociotechnical-imaginaries-sosyoteknik-tasavvurlar/.

Sociotechnical Imaginaries: Sosyoteknik Tasavvurlar

Sosyoteknik tasavvurlar* Sheila Jasanoff ve Sang-Hyun Kim (2009) tarafından temellendirilmiş, bilim ve teknoloji çalışmalarında yaygın şekilde kullanılan bir terimdir. 1983 yılındaki meşhur çalışmasında, Benedict Anderson toplumları ortak tasavvurlara sahip hayali cemaatler olarak tanımlamıştır (Anderson, 1983). Jasanoff ve Kim’e göre Anderson’un hayali cemaatlerini oluşturan bu ortak tasavvurlar geleceğe dairdir ve topluluklara neyin arzu edilebilir ya da ulaşmaya değer olduğu hakkında aracı olurlar. Dahası, Anderson’un toplum tanımını baz alan Jasanoff ve Kim, toplumun diğer birçok konu üzerinde olduğu gibi herhangi bir bilimsel bilginin ya da teknolojinin geleceği için de kendine ait tasavvurları olduğunu belirtmiştir (Jasanoff & Kim, 2009). Hatta bilimsel ve teknolojik aktiviteler üzerine oluşan bu tasavvurlar milli bir kimlik etrafında oluşan hayali cemaatlerin milli kimliklerini oluşturmasında ve bu kimliği canlı tutabilmesinde de önemli rol oynayabilirler (Felt, 2013). Bu bağlamda sosyoteknik tasavvurlar, hayali cemaatlerin üretilen ya da üretilmesi vaad edilen bir bilimsel bilgi ya da teknolojininin olası toplumsal etkileri üzerine benimsedikleri  kollektif vizyonlar olarak açıklanabilir. 

* “Sociotechnical imaginaries” teriminin Türkçede anlam kazanması sırasında problematik olan kısım “imagination” kelimesinin çevirisidir. “Imagination” kelimesi için tahayyül ya da hayal yerine tasavvur kelimesini kullanmamın sebebi tasavvur kelimesi için Türk Dil Kurumu’nun verdiği karşılıktır. TDK’ye göre tasavvur kelimesinin içerdiği anlamlardan bazıları şunlardır; düşünce, amaç, niyet, maksat, plan. Yine TDK’nin tasavvur kelimesinin cümle içinde kullanımı için verdiği, Cemil Meriç’e ait cümle şu şekildedir; “İdeolojiler, bir tasavvurlar bütünüdür ama bu tasavvurların çok defa şuurla alakası yoktur” (Türk Dil Kurumu, 2019). “Sociotechnical imaginaries” teriminin toplumların teknobilim hakkında edindiği ideolojiler bütünü olduğu varsayıldığında Türkçe’de anlamını kazanması için tasavvur kelimesi “tahayyül” veya “hayal” kelimeleri yerine daha uygun gözükmektedir. Bilhassa tahayyül kelimesinin amaç ve maksat anlamlarını tasavvur kelimesi kadar güçlü bir şekilde ifade edememesi tasavvur kelimesinin kullanılmasını Türkçe düşünce dünyamız için daha verimli kılacaktır.

Yazar: Mustafa Adil Aygün
Editörler: Selen Eren


Anahtar Kelimeler: Bilim ve teknoloji politikaları; imagined communities; iktidar ve teknoloji.


Kaynakça 

Anderson, B. (1983). Imagined communities: Reflections on the origin and spread of nationalism, revised ed. London and New York: Verso. 

Felt, U. (2015). Keeping Technologies Out: Sociotechnical Imaginaries and the Formation of Austria’s technopolitical identity. S. Jasanoff ve S. H. Kim (Ed.). Dreamscapes of Modernity: Sociotechnical Imaginaries and the Fabrication of Power ​içinde (s. 103-125). Chicago: Chicago University Press. 

Jasanoff S., ve Kim, S. H. (2009). Containing the Atom: Sociotechnical Imaginaries and Nuclear Power in United States and South Korea. Minerva, 47(2), 119. https://doi.org/10.1007/s11024-009-9124-4

Türk Dil Kurumu, TDK Genel Türkçe Sözlük, Erişim adresi (5 Kasım 2019): https://sozluk.gov.tr/?kelime=TASAVVUR


Figuration: Biçimleme

Biçimleme STS alanında sıklıkla kullanılmakta olan bir kavramdır. Bu kavramı kullananlardan en yaygın olarak bilineni kültürel bilim tarihçisi Donna Haraway’inkidir. Haraway’in ilk varsayımı, matematiksel ve teknik diller de dahil olmak üzere tüm dillerin biçimsel olduğudur. Yani diller mecazlar üzerinden kurgulanır ve uygulamaların ve anlamların çeşitli alanları üzerinden çağrışım uyandırır. Bu bağlamda, teknolojiler materyalize olmuş biçimleme formlarıdır ve bir araya toplanmış şeyleri ve anlamları aşağı yukarı sabit aranjmanlar haline getirirler. Bu aranjmanlar insan ve makinelerin ilişkilenmesinin belirli yollarını beraberinde getirir. O zaman, teknoloji üretiminin pratiklerine yapılacak müdahalenin bir yolu da insan ve makinelerin bu pratikler icinde hali hazırda nasıl biçimlendiğinin ya da bunların farklı bir şekilde nasıl biçimlenebileceğinin kritik bir değerlendirmesidir (Haraway, 1997 p.11). 

Suchman biçimlemeyi “bir şekil tahsis etmek” olarak tanımlar. Ona göre biçimleme, “materyal ve semiotiğin zaman içerisinde doğal hale gelecek şekilde beraber tutulma eylemidir. Bu da dolayısıyla, söz konusu eylemin bileşen unsurlarını geri kazanmak icin verilerin açılması (unpack) gerekliliğini doğurur.  Biçimleme aynı zamanda bir üretim modudur. Biçimlerin devridaimi onların çevresindeki öğelerle birlikte yeniden ele alınmasını, çoğalarak artmasını ya da en azından potansiyel değişimini beraberinde getirir. Böylece biçimleme; hem şeylerin yapıldığı metotu hem de onların analizi ve yeniden yapılması ya da bozulması için oluşturulan kaynağı kapsamaktadır (Suchman, 2012 p.49).                                              

Yazar: Cansu Güner
Editör: Kaya Akyüz


Anahtar Kelimeler: Teknoloji üretim pratikleri, Materyal-göstergebilim, Aranjman, Feminist Teknobilim.


Kaynakça 

Suchman, L. (2012). Configuration. In Inventive Methods: The Happening of the Social (pp. 48-61). Routledge.

Suchman, L. (2006). Human-machine reconfigurations: Plans and situated actions. Cambridge University Press.

Castañeda, C. (2002). Figurations: Child, bodies, worlds. Duke University Press.

Haraway, D. J. (1997). Modest_Witness@Second_Millennium. Female- Man_Meets_OncoMouse. New York: Routledge.


Okumuş olduğunuz içeriği akademik çalışmalarınız için yararlı bulacağınızı umuyoruz. Bu içerikten araştırmalarınızda faydalanmanız durumunda APA formatında hazırlanmış aşağıdaki alıntılama örneğini kullanabilirsiniz. Lütfen alıntı yaparken erişim adresinin açık bir şekilde belirtildiğinden emin olunuz. Araştırmalarınızda başarılar dileriz. 

Güner, C. (t.y.). Figuration: Biçimleme. K. Akyüz (Ed.) iris: Kitle Kaynaklı Türkçe STS Ansiklopedisi (İlkbahar 2020 Yayını) içinde. Erişim adresi (Erişim tarihi): https://irisansiklopedi.net/2020/03/22/figuration-bicimleme/.

I-methodology: Ben-metodu

Ben-metodu, ilk olarak Madeline Akrich tarafından “Kullanıcı Temsili: Pratikler, Metotlar ve Sosyoloji” makalesinde ortaya atılmış ve geliştirilmiştir (Akrich, 1995). Tasarımcılar gelecekteki kullanıcılarının amaçlarını, ilgilerini ve yeterliliklerini anlamak icin çeşitli metodlara başvurmaktadırlar. Bunlar belirgin ya da belirsiz metotlar olabilir. Belirgin metotlardan bazıları pazar araştırması, tüketici testleri ve kullanıcı geribildirimleridir. Belirsiz methodlar ise uzman vizyonuna güvenmek ve Ben-metodu’dur. Ben-metodu temelde, tasarımcıların kendilerini kullanıcıların temsilcileri olarak adlettikleri tasarım pratiğine verilen isimdir. Daha sonra bu kavram, Oudshoorn et. al (2004) tarafından da ele alınarak toplumsal cinsiyet bağlamında kullanılmıştır. Bu çerçevede kavram, tasarım pratiklerinde belirli gruplara tanınan önceliğin ve tasarım tarafından şekillenen mikro dinamiklerin işleyiş mekanizmasını anlatmak amacıyla kullanılmıştır. Yazarlar, Bilişim ve İletişim Teknolojileri tasarım pratiklerinin nasıl erkek kullanıcılara öncelik tanıdığını anlamak icin tasarımcıların toplumsal cinsiyet kimliklerinin hesaba katılması gerekliliğini savunmaktadırlar.

Yazar: Cansu Güner
Editör: Kaya Akyüz


Anahtar Kelimeler: Feminist Teknobilim, Tasarım Pratikleri, Artefakt, Toplumsal Cinsiyet ve Teknoloji.


Kaynakça

Akrich (1995). User representations: Practices, methods and sociology. A. Rip, T. J. Misa ve J. Schot (Ed.). Managing technology in society: The approach of constructive technology assessment içinde (s. 167-84). London: Pinter Publishers.

Oudshoorn, N., Rommes, E. ve Stienstra, M. (2004). Configuring the user as everybody: Gender and design cultures in information and communication technologies. Science, Technology, & Human Values, 29(1), 30-63.

Woolgar, S. (1991). Configuring the user. The case of usability trials. J. Law (Ed.). A Sociology of monsters. Essays on power, technology, and domination içinde (s. 57-103). London, New York: Routledge.


Okumuş olduğunuz içeriği akademik çalışmalarınız için yararlı bulacağınızı umuyoruz. Bu içerikten araştırmalarınızda faydalanmanız durumunda APA formatında hazırlanmış aşağıdaki alıntılama örneğini kullanabilirsiniz. Lütfen alıntı yaparken erişim adresinin açık bir şekilde belirtildiğinden emin olunuz. Araştırmalarınızda başarılar dileriz. 

Güner, C. (t.y.). I-methodology: Ben-metodu. K. Akyüz (Ed.) iris: Kitle Kaynaklı Türkçe STS Ansiklopedisi (İlkbahar 2020 Yayını) içinde. Erişim adresi (Erişim tarihi): https://irisansiklopedi.net/2020/03/22/i-methodology-ben-metodu/.